Kırıkhan Tarihine Genel Bakış
Kırıkhan Tarihine Genel Bakış
Kırıkhan’ın tarihi İsa´nın doğumundan MÖ 3000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bağlı bulunduğu Hatay merkezi ile tarihi bir bütünlük gösterir.
Kırıkhan´ın doğusunda Suriye ve Kumlu, Batısında Belen, Kuzeyinde Hassa, Güneyinde Antakya ve Kumlu bulunmaktadır. Eski dönemlerde canlı bir uğrak yeri olan Kırıkhan, Antakya – Maraş, İskenderun – Halep yollarının kesiştiği noktada, çok sayıda Han’ın bulunduğu bir konaklama merkezi olarak bilinmektedir.
Akdeniz’den Doğuya uzanan ticaret yollarının geçiş yeri özelliğine sahip Kırıkhan, yüzyıllarca kervanların kullandığı İskenderun’dan Halep´e, Antakya´dan Kahramanmaraş´a ve Gaziantep´e giden İpek Yollarının kesiştiği bir yerleşim merkezi olması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu döneminde de yerleşim bölgesi olarak gelişimine devam etmiş, Kırıkhan ve çevresi yoğun bir göç alarak büyük bir yerleşim yeri haline gelmiştir.
İlçe merkezinde Orta Paleolitik döneme ait herhangi bir buluntu olmamasına rağmen, sırasıyla Akad, Hurr, Hitit, Asur ve Pers akınları ile kısa süreli yerleşimlerin yöre için söz konusu olduğu kesindir. MÖ 333 yılında Büyük İskender’in Pers İmparatorluğu’nu yıkmasıyla birlikte kurulan yeni düzende Kırıkhan merkez ve çevresi yoğun yerleşimlere sahne olmuştur. Merkeze yakın Alabeyli, Ceylanlı, Bektaşlı köyleri çevrelerinin iskân edildiği saptanmıştır. Helenistik dönemin izlerini taşıyan Darb-ı Sak (Trepesa) kalesi, Alan yaylasının arka kısımlarında kalan Şırvan (Şalan) Kalesi ile ova boyunca bir dizi halinde yer alan Koyuncu Höyüğü, Halil Ağa Höyüğü ve Boz höyük, Kırıkhan’ın tarihte bir “Güvenlik ve Haber alma Merkezi” olarak düşünüldüğünü ve buralarda çeşitli uygarlıkların hayat sürdüğünü ortaya koymaktadır. Ancak elimizde yöre tarihiyle ilgili yeterli kaynak bulunmamakta, Darb-ı Sak Kalesi, eski Türkmen topluluklar hakkındaki çalışmalar ve Hatay tarihiyle ilgili kaynak ve salnamelerde yöreye ilişkin bazı bilgilere ulaşmak mümkündür.
Bazı Yabancı ve Osmanlı Kaynaklarında, Kırıkhan’ın isminin son yüzyılda duyulmaya başlandığı ifade edilmekteyse de, 16 veya 17 yüzyılda yaşadığı düşünülen Türk Halk Şairlerinden Karacaoğlan’ın bir şiirinde “Kırıkhan’dan yüklediler göçünü” cümlesinde “Kırıkhan” ismi geçmektedir.
Kırıkhan ilçe olmadan önce, “yakın yörenin pazaryeri” 1920’li yılların başlarına kadar, uzun yıllar boyunca Darb-ı Sak Kalesindeki “ziyarette” kurulmuştur. Pazaryeri kalabalık ve renklidir. Pazaryerinde yaşanan hareketlilik, ziyareti çekici kılmakta, dolayısıyla Bayezıd-i Bistami Türbesi yöre halkının yaşamında özel yer tutmaktadır. Kırıkhan ise, o yıllarda derme çatma evlerden kurulu küçük bir köy görünümündedir.
Osmanlının son dönemlerinde İlçede, önce bir Nâhiye Teşkilâtı kurulmuş, İmar faaliyetleri hızlanarak, ziyaret‘te kurulmakta olan Pazar yeri Kırıkhan’a taşınmıştır. O dönemlerde Belen kazasına bağlı küçük bir nahiye olan Kırıkhan, 1924 yılında ilçe statüsü kazanmıştır. 1. Dünya Savaşı sonrası, 1918 yılında Hatay’la birlikte Fransız işgaline uğramış, yaklaşık 20 yıl ağır işgal koşullarını yaşamıştır. İşgal döneminde 1920 ve 1921 yıllarında Kırıkhan’a çok sayıda ermeni yerleştirilerek bir ermeni kolonisi haline getirilmeye çalışılmışsa da, Atatürk’ün girişimleriyle bu düşünce hayata geçirilememiştir. 18 yıl Fransız işgalinde kaldıktan sonra, 23 Temmuz 1939’da HATAY ile birlikte Anavatan’a katılarak Türkiye Cumhuriyeti yönetimine girmiştir.
Kırıkhan adının nereden geldiği konusunda birkaç görüş bulunmaktadır. Bunlardan birisi ticaretin yoğun olduğu yıllarda kervanların konaklaması için yapılmış olan 40 tane Hanın burada bulunduğudur. Başka bir görüşe göre, eski dönemlerde, Bağdat – İstanbul yol güzergâhındaki kırkıncı Han‘ın burada bulunduğu yönündedir. Diğer bir görüşe göre burada bulunan birkaç bakımsız ve kırık dökük Hanın olmasıdır. Yapılan araştırmalara göre, iki kırık dökük hanın bulunması nedeniyle buraya Kırıkhan isminin verildiğini destekler mahiyettedir.
COĞRAFİ YAPISI: Kırıkhan´ın doğusunda Suriye ve Kumlu, Batısında Belen, Kuzeyinde Hassa, Güneyinde Antakya bulunmaktadır. Kırıkhan 36-37 derece kuzey enlemleri ile 36-37 derece doğu boylamları arasında 687.73. km2’lik bir alan üzerinde bulunmaktadır. Amik gölünün kurutulması ile meydana gelen verimli ova ilçenin bir bölümünü teşkil etmektedir. Amik ovasını baştanbaşa geçen karasu ile ilçe merkezinden geçen Delibekirli çayı belli başlı akarsulardır.
- Dağlar: İlçenin en önemli dağı batı kısmını boydan boya kaplayan Amanos dağlarıdır. Doğusunda Suriye sınırı ve Kürt Dağları ilçe merkezinin güneyinde kalan ve Amanosların uzantısı olan birkaç tepe, kentin kuzeyinde ise yine aynı dağ silsilesinin devamı vardır.
- Göller: Gölbaşı gölü Kırıkhan’ın tek doğal gölü olup İlçenin doğusunda Suriye sınırına yakın bir konumda bulunan Gölbaşı köyünde bulunmaktadır. Derinliği 5-10 metre arasındadır. Gölde Balık üretilmekte ve sulama amaçlı kullanılmaktadır. Gölün içerisinde bir de adacık vardır. Gölbaşı Gölü Conba kanalı ile Amik Ovası Sulama kanalına uzatılmıştır.
- Geçitler: Doğal yapı gereği bölgenin kuzey – güney doğrultusunda uzanan amik ovası Amanoslarla Kürtdağları arasında önemli bir geçittir. Doğu batı yöresinde en önemli geçitler Suriye’ye Yalangoz – İncirli civarından, Batıda ise Gedik – Belen geçidi ile Türkiye’nin en önemli İpek yolu geçididir. Ayrıca Kuzey batıda dağlık alanda önemli sayılabilecek Ceylanlı Köyü üzerinden Amanosları aşan patikalar ile İskenderun, Dörtyol İlçesine ve Hassa İlçesine değin uzanabilmektedir.
- Köprüler: Delibekirli çayı üzerinde eski Devlet Hastanesi önündeki Fransızlar döneminden kalma taş köprü, Danaahmetli köyünde Osmanlı döneminden kalma Taş köprü, Reyhanlı yolu üzerinde Osmanlı döneminden kalma 2 adet Muratpaşa taş köprüleri, Narlıhöpür köyünde taş köprü, Karasu üzerinde betonarme iki adet köprü ve yine Kırıkhan-Delibekirli köyleri arasında iki adet betonerme köprüler bulunmaktadır.
- 1- DANA AHMETLİ KÖPRÜSÜ : Kırıkhan’da, Karasu Nehri üzerinde altı gözlü bir taş köprüdür. Köprünün 16. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Eski yıllarda Ceylanlı Köyünden gelip Halep’e giden yol üstünde kurulan köprü, halen ayakta ve sağlam olarak kullanılmaktadır. Halk arasında Taş Köprü adıyla bilinen köprünün, yörede yaşamış olan “bir aşiret reisinin hanımı” tarafından yaptırıldığına dair söylenti vardır.
- 2- MURATPAŞA KÖPRÜLERİ: Baldıran Höyüğü yakınlarındadır. 200 metre aralıkla yapılmış 2 köprü bütünüdür. Büyük olan köprü 16 gözlüdür. Yüksek olmayan ve 3 metre genişliğindeki köprülerin korkulukları hemen hemen ortadan kalkmıştır. Kesme taştan yapılan iki köprüden uzun olanının bir yol yapımı sırasında asfaltın altında kalmıştır. Muhtemelen 4. Murat’ın Padişahlığı sırasında çıktığı Bağdat seferi için yapılan köprülerin yapım tarihin 1636-37 olması gerekmektedir. Halk arasında Murat Paşa Köprüleri olarak anılması da bu görüşe doğrulamaktadır.
- Mağaralar: Şu an yerleri kesin bilinen bazı mağaraların bulunmasına rağmen, asıl büyük olan bir kaç mağaranın varlığından söz edilmektedir. İlçe merkezinde Gündüz mahallesi ile Kurtuluş İlkokulu arasında büyük bir mağaranın bulunduğunu söylenir. Kurtlu Soğuksu Köyünde bulunan ve derinliğinin yaklaşık 20 km. olduğu iddia edilen mağara ile Kireç Ocağı mevkiinde uzunluğu bilinmeyen bir mağara daha bulunmaktadır. Ceylanlı mahallesinde ise Sütlü (Memekli) Mağara ve Beş Kızlar (Beş Kardeşler) Kaya mezarları bulunmaktadır.
- 1- BEŞ KIZLAR MAĞARASI: Tipik kaya mezarları ve inziva odaları görünümündedir. 3 katlıdır. Kayaların üstünde 3 göz halinde pencere delikleri görülmektedir. Halk arasında buraya Sütlü Mağara denmektedir. Çevredeki yazılardan “Vakfettim burası bir vezir mahallidir…” ibaresi okunmaktadır. Yaygın inanca göre burada bir bey, eşi ve çocukları ile birlikte yaşamaktaydı. Ceylanlı Köyü yakınındadır.
İKLİMİ: İklimi tipik Akdeniz özellikleri taşıyan kışları ılık ve yağmurlu, yazları kurak ve sıcak geçmektedir. Kışın ortalama sıcaklık 7.31 derece, yazın ise 32,3 derecedir.
İDARİ YAPI ve NÜFUS: Kırıkhan’da 1 Merkez Belediyesi, 15 merkez mahallesi ve 58 mahalle statüsündeki köyden oluşmaktadır. İlçe Nüfusunun büyük bir bölümü ilçe merkezinde oturmakta, yaz aylarında sıcak olması itibariyle Alan, Delibekirli, Yılanlı, Gedik, Atık gibi yaylalara çıkılmaktadır.
Toplam Nüfusun;
% 49 ‘u Kadın % 51’i Erkeklerden oluşmakta olup,
% 55’ i Tarıma Dayalı,
% 28’ i Sanayi Kesimi ve
% 7’ si de diğer Meslek Alanlarına dağılmış bulunmaktadır.
EĞİTİM VE KÜLTÜR: Kırıkhan’da okuma yazma oranı % 90’dır. Hatay´ın Anavatana ilhakından sonra Hatay´da olduğu gibi İlçemizde de eğitime büyük önem verilmiş olup, eğitim ve öğretimde büyük aşamalar kaydedilmiştir. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü birçok alanda kurslar düzenleyerek eğitime katkı sunmaktadır. Mustafa Kemal Üniversitesinde Bağcılık, Bahçe Ziraatı, Büro Yönetimi ve Sekreterlik (1. ve 2. Öğretim) ve Muhasebe (1.ve 2. Öğretim) gibi birçok dalda eğitim ve öğretim verilmektedir. Ayrıca, Özel Motorlu sürücü kursu ve öğrencileri Anadolu Lisesi, İmam Hatip, Teknik ve Mesleki Eğitim Liseleri ile özel eğitim kurumları ve özel eğitim rehabilitasyon kurumları hizmet vermektedir. 1990-1991 Eğitim-öğretim yılında açılan İlçemiz Sağlık Meslek lisesinde halen Tıbbi Sekreterlik, Hemşirelik ve Acil Tıp Teknisyenliği bölümü olarak faaliyet sürdürülmektedir. İlçemizde taşımalı eğitim uygulanmakta olup, 25 okul ve yerleşim yerinden merkeze taşımalı sistemle eğitim ve öğretim yapmakta ayrıca ilçe dışından okumaya gelen öğrenciler için özel yurtlar bulunmaktadır.
SAĞLIK: Kırıkhan İlçe Sağlık Grup Başkanlığı bünyesinde 8 Sağlık Ocağı, 1 adet 100 yatak kapasiteli Devlet Hastanesi, 2 adet 49 yatak kapasiteli Özel Hastane, 1 Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi ile özel diş Muayene ve Tedavi Merkezleri hizmet vermektedir.
TURİZM: Kırıkhan, Bayezıd-i Bistami Türbesinin bulunduğu Helenistik dönemden kalma Darb-ı Sak kale kalıntısı ve su kemerleri, Ceylanlı köyü yakınlarındaki Beş Kızlar (Beş kardeşler) Kaya Mezarları ve Sütlü (Memekli) Mağara, Danaahmetli köyünde Osmanlı döneminden kalma Taş köprü, Reyhanlı yolu üzerinde Osmanlı döneminden kalma 2 adet Muratpaşa taş köprüleri, Narlıhöpür köyünde bulunan taş köprü özellikle iç turizmin ilgisini çeken bölgelerimizdir. Gölbaşı gölünde tabii manzara ve balık avcılığı da turizme küçük çapta tesir etmektedir.
EKONOMİK VE SOSYAL DURUM: Kırıkhan bir tarım bölgesi olması itibariyle halkın gelirinin büyük bir bölümü tarıma ve küçük esnaflara dayanmaktadır. 1980 li yıllardan önce bölgemizde daha çok hayvancılıkla geçim temin edilmekte iken amik gölünün kurutulması sonucu kazanılan verimli arazilerin çiftçilerin pamuk, buğday ve mısır gibi zirai ürünlerin yetiştirilmesine yönelmelerine neden olmuştur.
İlçede iplik, yağ fabrikası, Salça Fabrikası, Süt ve Süt Ürünleri İmalathanesi, mısır kurutma tesisi, Meyve ve Sebze Üreticileri mevcut olup, ÇUKOBİRLİK ve özel sektöre ait birçok pamuk çırçır ve prese fabrikaları faal durumdadır.
Bunların dışında Deterjan Üretim Fabrikası, Araç Muayene istasyonu, Taş Ocakları, karo imalathaneleri, marangozlar sitesi ve hurdacılar sitesi ilçede faaliyet göstermektedir. Galericiler Sitesi ise yapılma aşamasındadır. Yeni sanayi Sitesi de ilçe ekonomisine ayrıca katkıda bulunmaktadır. Organize Sanayi Bölgesi için yer, zemin etüd ve proje çalışmaları tamamlanmış olup, yatırımcılar için parselasyon aşamasındadır.
HAYVANCILIK: İlçede Dağlık kesimlerde hayvancılık yapılmaktadır. İlçemizde genellikle küçük aile işletmeciliği şeklinde hayvancılık yapılmakta olup, hayvanların büyük bir kısmını yerli ırk oluşturmaktadır. Bunun yanında köylerde besi ve süt sığırı yetiştiriciliği yapılan işletmelerde vardır. Özellikle dağ köylerinde küçükbaş hayvan olarak koyun ve keçi yetiştirilmekte ayrıca arıcılığın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmaktadır.
ZİRAİ FAALİYETLER: Halkımızın büyük bir kısmı çiftçilikle uğraşmakta olup, seracılıkta bu alanda önemli yer tutmaktadır. Kırıkhan, İl düzeyinde en geniş arazi varlığına sahip olduğu gibi yine en geniş sulanabilir arazi varlığına sahiptir. Tarıma elverişli arazi miktarı 431.300 dekardır. 300.000 dekarı sulanabilir arazidir. Bu arazinin 72.270 dekarı DSİ sulama sahası içerisinde olup, kurulan Kırıkhan ve Karasu sulama birlikleri (S1 – S2) vasıtasıyla 76.200 dekarı sulama kooperatifleri ve özel kuyular, 138.030 dekarı ise çiftçi imkânları ve gölbaşı gölünden sulanmaktadır. İlçemizde Kırıkhan Sulama Birliği ve Karasu Sulama birliği adı altında 2 sulama birliği mevcut olup, ayrıca 3 sulama amaçlı kooperatif mevcuttur.
Besin maddeleri yönünden zengin ve her türlü tarıma elverişli olan ilçemizde tarım arazilerinde genelde ağırlıklı olarak pamuk, buğday, mısır tarımı yapılmaktadır. Bunun yanı sıra ilçemiz tarım müdürlüğünün yayım çalışmaları neticesinde son yıllarda serada ve açıkta kavun tarımı, açık tarla sebzeciliği ve ikinci ürün mısır tarımı ilçemiz çiftçileri tarafından artan miktarlarda ekilmeye başlanmıştır.
FESTİVALLER VE ÖZEL KUTLAMA GÜNLERİ:
- Geleneksel Bahar Şenliği: 2004 Yılında başlanmış olup, her yıl Mayıs ayının ilk veya ikinci Pazar günü Mesire alanında yapılmaktadır. İlçemizin yemek, folklor, yöresel kültürünün tanıtımı, ilçemiz halkının birlik, beraberlik ve kaynaşması amaçlı olarak Belediyemizce yerel ve ulusal bazda sanatçıların sahne aldığı müzik şöleni düzenlenir.
- 6 Temmuz Kırıkhan’ın Kurtuluş Günü ve Kavun Festivali: Kırıkhan’ın Kurtuluş Günü Etkinliklerine 1991 yılında başlanmış olup, her yıl 06 Temmuz’da yapılmaktadır. Türk Askerinin Kırıkhan ilk giriş Kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır. Kutlama etkinlikleri 06 Temmuz günü saat 09.30’da Kaymakamlık Makamı, Tabur Komutanlığı, Garnizon Komutanlığı, Belediyemiz ve diğer Kamu Kuruluşlarının katılımı ile İlçemiz Cumhuriyet meydanında Kavun Festivali ile birlikte yapılmaktadır.
- Ciğer Festivali: Kırıkhan Kaymakamlığı, Kırıkhan Belediyesi ve Kasaplar, Lokantacılar, Kebapçılar Odası Başkanlığının organizasyonuyla “Kırıkhan’a Gel Ciğerimi Ye” sloganıyla Mayıs ayının 2.haftasında Kırıkhan 1. Ciğer Festivali düzenleniyor. Damak tadının, sofra kültürünün dünyadaki en güzel örneklerinden bir tanesi olan Hatay’ın güzel incisi olan Kırıkhan’da, ciğer kebabının tanıtımıyla ilgili patent çalışmaları yapılmakta ve festivale ürkiye’den ve dünyadan ünlü gurmeler katılmaktadır.
- Bayezıd-i Bistami, Hz.Anma Etkinliği: İlçemiz sınırları içerisinde yaşayıp vefat eden, ünlü Din Bilgini “Bayezıd-i Bistami” yi anma günü etkinliği düzenlenmektedir.
- Ayrıca Kırıkhan Belediyesi, Kaymakamlık ve Müftülük tarafından Çanakkale’ye öğrenci gönderilmesi, öğrencilerin ücretsiz olarak sinemayla buluşturulması, Kadınlar Günü Etkinlikleri, Bisiklet Şenliği, Uçurtma Şenliği, Off Road Yarışması, Yamaç paraşütü Etkinlikleri, Dini günlerde ve özel günlerde çeşitli konuklar ile birçok kültürel ve sosyal etkinlikler düzenlenmektedir.
GELENEK, GÖRENEKLER, ÖRF ve ADETLER
EVLENME GELENEĞİ: Evlenmelerde, toplumsal konum, geçim düzeyi ve etnik ayrılıklar belirleyici etkenler arasındadır. Antakya, İskenderun gibi merkezlerde bu anlayış büyük ölçüde değişmekle birlikte, öbür ilçeler ve kırsal kesimde etkisini sürdürmektedir. Genelde görücü yöntemi yaygındır. Görücü gidilen kızın yanında, ailesinin de özellikleri soruşturulur. Olumlu sonuç alınırsa, babası, birkaç kişi ile kızı istemeye “Dünürlüğe” gider. Bu “Söz Kesimi” anlamındadır, nişan-düğün tarihleri çeyiz, başlık kararlaştırılır. Başlık, Antakya’da “Hak”, Reyhanlı’da “Kan Parası”, Samandağ’da “Besleme Hakkı” diye adlandırılır. Nişan salonda değil ise kız evinde yapılır. Kadın-erkek eğlenilir. Kimi yerlerde ise mevlit okutulur. Düğün genellikle pazar ya da perşembe günü yapılır. Kentlerde nikah çağrısı, kasabalarda ise “Okuntu” gönderilir. İskenderun’da “Maşta” denen kadın, kapı kapı gezerek düğüne davet eder. Düğünden bir gece önce kına gecesi yapılır. Aynı gün gündüz gelin hamamı yapılır. Düğün günü kız evinde yüksek bir ağaca bayrak çekilir. Düğünler genellikle yemekli olur. Bir hafta öncesinden ekmek açılır, etli yemekler ağır basar, konuklara yörede “Tini” denen incir rakısı sunulur. Kına gecesi, kız evine getirilen çeyiz, kız evininkiyle birlikte oğlan evine gönderilir. Gelin odasında sergilenir. Ertesi gün düğün alayı gelin almaya gelir. İkindiye doğru, gelin arabaya bindirilir. Anası ve kız kardeşi de yanında oturur. Alay, gelin arabasının arkasından gelir. Gelinin kapısına eve bağlı olsun diye bir topak hamur yapıştırılır. Ertesi gün, İskenderun ve Yayladağı’nda “Süpha Günü” diye adlandırılır. Kadınlar çeşitli armağanlarla gelin görmeye gider. Birkaç gün sonra kız evine gidilir, akrabalar yemeğe çağrılır.
EVLENME İLE İLGİLİ ADET VE GELENEĞİ: Kırıkhan(Hatay’ın ilçesi) ve çevresinde erkeklerin evlenme çağına geldikleri zaman genellikle şu iki durumla karşı karşıyadır; 1 – Ya sevdiği birisi vardır, 2 – Ya da büyüklerinin göstereceği bir kızla evlendirileceklerdir. Birinci şıktaki durum, yaşadığımız devirde sıklıkla karşılanmaktadır. Evlenme çağına gelen delikanlı sevdiği ve beğendiği kızı, bir punduna getirerek annesine veya kız kardeşine duyurur. Annesi kızı araştırır, beğenir ve oğluna layık bulursa durumu oğlanın babasına açar. Aile içinde herkesin görüşü usulüne uygun bir biçimde alınır. Olumlu ise kız tarafına, iki aileninde tanıdığı bir yaşlı kadın aracılığıyla haber gönderilir. “ Bir akşam size gelmek istiyoruz.” denilir. Kız tarafı bu istemi kendi durumlarına göre ayarlar ve günü daha sonra aradaki kadına bildirirler.
KIZ İSTEME: Oğlanın anne ve babası kız evine önceden belirlenen tarihte giderler. Hal hatır sorulur ve ziyaret sebebi açıklanır. “Allah’ın emri, Peygamber efendimizin kavliyle kızınız ………’ı , oğlumuz ……..’a istemeye geldik.” Bu arada kahve gelmişse çilmeden öylesine bırakılır. (kısmete dokunmamak için) Kız evi niyetlerini hemen açıklamaz. Kızın babası “Allah hakkımızda hayırlısını nasip etsin. Bizim de bize göre danışacaklarımız var. Danışalım, soralım. Size bir kaç gün içinde haber verelim” derler. Oğlan tarafı yapılan ikrama dokunmadan evden ayrılır. Kız tarafı oğlanı soruşturmaya başlar. Kötü alışkanlıkları var mı? kumar oynar mı? işi var mı? gibi kendilerince önemli saydıkları konuları araştırır. Kızın evliliğe niyeti olup olmadığı, başka birisini sevip, sevmediği anne tarafından araştırılır. Aile büyüklerine sorulur. Amca oğlu, dayı oğlu, hala oğlu varsa onların anne ve babalarına da bilgi verildikten sonra oğlan tarafına haber salınır. Oğlanın anne ve babası, abileri, ablaları, eşraftan tanıdık varsa yanlarına alınır. Kız evine belirlenen akşam gidilir. Tatlı günü kararlaştırılır. Kız tarafı bu arada altın, gümüş vs. isteklerini bildirir. (kalın) Kırıkhan da bu kalın isteme yavaş yavaş kalkıyor. Oğlan babası “ O kız bizimdir artık. Diğer çocuklarımıza ne yaptıksa buna da yapacağız” der. Tatlı günü kararlaştırıldıktan sonra evden ayrılırlar. Tatlı günü sabahı kız, annesi, ablası, varsa yengesi, oğlan, annesi. ablası, varsa yengesi köyden şehre alış-verişe gidilir. İkişer kat elbise, çanta, ayakkabı, terlik vs. bir de oğlan evi kıza “tatlı yüzüğü” alır. Tatlı, aile arasında yenilir. Oğlan tarafının yakın akrabaları gelir. Kız tarafıda kendi yakın akrabalarını davet eder. Tepsilerle baklava getirilir. Yenilir, içilir. Kıza tatlı yüzüğü takılır. Oğlan ve kız aile büyüklerinin ellerini öperler. Tatlı töreni sona erer ve herkes evine gider. Kız evi ve oğlan evi ertesi sabah konu komşuya baklava dağıtırlar. Eskiden davetliler baklava tepsilerinin parasını kendileri öderlerdi. Şimdi bu masrafı oğlan babası yapmaktadır.
NİŞAN HAZIRLIĞI: Tatlıdan münasip bir süre sonra oğlan evi nişan gününü belirlemek üzere kız evine giderler. Nişan günü iki tarafında hazırlıklarını tamamlayacağı bir süre sonrasına ve genellikle cumartesi, pazar günü kararlaştırılır. Nişandan onbeş gün ünce davetiyeler bastırılır. Nişana çağrılacakların listesi hazırlanır, davetiyeler yazılır. Dağıtılmaya başlanır. Oğlan tarafı, kızı şehre getirerek elbise, ayakkabı, çamaşır, nişan yüzüğü , kızın babasına gömlek, annesine elbise alır. Oğlana da kız evi tarafından elbise, gömlek, ayakkabı ve çamaşır, oğlan babasına gömlek, annesine elbiselik, oğlana nişan yüzüğü alır. Oğlanın kız kardeşleri varsa bunlara da elbise alınır, erkek kardeşi varsa gömlek alınır. Bu hediyeler kız tarafınca nişan sonrası oğlan evine gidildiğinde götürülür. Nişan on yıl öncesine kadar kız evinde yapılırken, şimdi oğlan tarafının belirlediği yerde, salon veya okul bahçesinde yapılıyor. Nişan iki türlü yapılmaktadır. 1 – Davul ya da orkestra ile, yada ikisi birlikte, 2 – Mevlüd – i şerif ile. Nişan töreninde mevsime göre ya dondurma, ya da meşrubat ikram edilir. Acıbadem pastası, özel şekerlik dağıtılır. Nişan yapılacak salonun orta yerine masa ve koltuk takımı yerleştirilir. Kız ve oğlan yan yana otururlar. Halaylar çekilir, oyunlar oynanır ve gür sesli biri Şaba (takıntı) yapılacağı anonsunu yapar. Nişan yüzükleri bir kurdela ile birbirine bağlanır. Gümüş bir tepsi, üzerine elle örülmüş bir örtü konulur. Yüzükler, birde makas hazır bulundurulur. Nişan yüzüğünü iki ailenin de saygı duyduğu bir kişi takar ve makasla kurdelayı keserek “hayırlı, uğurlu olması” dileğinde bulunur. Daha sonra oğlanın annesi, babası altın zincir takarlar. Bu zincir oğlan tarafının maddi durumuna göre 1.5 veya 2 m. uzunluğundadır. Oğlan ve kıza takıntılar altın bilezik veya para olarak yapılır, bir taraftan da misafirlere ikram yapılır. Bir süre nişan sona erer. Davetliler nişanlı çiftin masasına yaklaşır, iki genci tebrik eder ve “hayırlı olsun” dileğinde bulunarak salonu terkederler.
DÜĞÜN HAZIRLIKLARI: Düğün günleri ekseriyetle mahsül (ürün) sonuna denk getirilir. Bu da tarlası, bağ bahçesi olanları için geçerlidir. Mesela “düğünümüzü pamuktan sonra yapacağız” vb. gibi konuşmalar bu yrörede oldukça yaygındır. Bir hususu da açıklamakta yarar var: Düğünü iki bayram arasına getirmemeye oldukça dikkat ederler. Bu da yöre insanımızın inanışından kaynaklanıyor. Düğün hazırlıkları oğlan evi ve kız evinde haftalar önce başlar. Bunlar mesela; Oğlan evinde misafirleri ağırlayabilmek içinbir hafta önce ekmek yapılır. Döşşek yapımında kullanılan yünler yıkanır. Akrabaların yardımı ile döşşekler, yorganlar yapılır. Oğlan evi ve kız evinden birkaç kişi köyden şehire mobilya beğenmeye gidilir. Her türlü alış-verişler yapılır. Davetiyeler basılır. Önceleri okuntu dediğimiz elbiselik gömleklik, çorap, mendil vs. gibi hediyeler alınır idi. Şimdi davetiye basılıp ev ev dağıtılıyor. Düğün yemeği malzemeleri alınır. Koyun alınır, sandelyeler, masalar, tabaklar, kaşıklar kiralanır. Perşembe veya cuma günü kız evinden çeyiz çıkartılır. Cuma günü öğleden sonra oğlanın kivresi tarafından bayrak kaldırılır. Bayrağın tepesine soğan takarlar. 2-3 el ateş edilir. O an hemen kan akıtılır. Ne kesilmiş ise (tavuk vs. gibi) orada bulunan davulculara verilir. Cumartesi günü öğleden sonra davullar düğün evine doğru gelirler iken düğün sahipleri ellerinde mendiller ile oynayarak, silahlar sıkıla sıkıla davulu karşılarlar. Artık düğün başlamıştır. Gelen misafirleri düğün sahibinden birkaç kişi ve bir davulla bir zurna yolun başında davulcuların eşliğinde karşılamaya çıkarlar. Yatsıdan sonra oğlanevinden kalabalık bir topluluk kız evine kınaya gider. Silahlar sıkarak geldiklerini kız evine duyururlar. Çerezler dağıtılır. Kına yakımında türküler söylenilir. Bunlardan en yaygın olanı şudur: Kınayı getir ane Parmağın batır ane Bu gece misafirem Koynunda yatır ane Yanında yatır ane Evli bekar kış günü Oldum kızlar düşkünü Ayak yalın baş açık Yola düştüm kış günü Kız evinde kına işleri devam ederken oğlan evinde de kına telaşı başlamıştır.
GÜVEYİ KINASI: Orta bir yere iki sandalye ve bir masa ayarlanır. Oğlanla, sağdıç oturur. Davulcular oyun havası çalmaya devam ederler. Oyunlar aynanır. Para takıntısı yapılır. Paralar bir tepsi içinde saklanır, oğlana bırakılır. Sağdıçtan para isterler. Vermez ise ayakkabısını çalarlar. O da para vermeye razı olur. Oğlan evinde de kız evinde olduğu gibi türküler söylenir. Çerezler yenilir. Silahlar sıkılır ve kına gecesi de böylece bitmiş olur. Pazar günü oğlan evi biraz daha erken kalkar. Akşamdan hazırlanan yemekler, öğleye yetiştirilmeye çalışılır. Öğleye doğru herkes takıntısını bir zarfın içine koyar, oğlan evine bırakır. Bir baştan da yemekler masalara dizilir.Yemek beş-altı çeşitten meydana gelir. Bunlar pirinç pilavı, kuru fasulye, döğme, sarma, vs. Herkes afiyetle yediğini yedikten sonra, ikindiye doğru gelin almaya gidilir. Gelin çıkarılır iken gelinin kardaşlarından birisi gelinin beline kırmızı kuşak bağlar. Gelinin kardaşları sandığa oturup oğlanın babasından para isterler. Gelin önce annesinin, babasının, kardeşlerinin ellerini öperek vedalaşır. Gelinin kardaşları arabaya kadar uğurlarlar. Gelin arabası ve konvoyu oğlan evine geldiği zaman silahlar sıkılır. Gelin arabadan inmeden oğlanın yakınları para, şeker, buğday, çerez, badem serperler veya bunlardan birkaçı bir arada serpilir. Arabadan indikten sonra eline şişe verilir, onu kırmaya çalışır. Oğlan yakınları hayırlı olsun dileklerinde bulunur ve düğün burada sona erer. 1939’da Hatay’da çeşitli ulusal ve dinsel toplulukların siyasal olaylardan kaynaklanan çeşitli sorunları vardı. Dinsel ve ulusal ayrılıklar, ilişkileri olumsuz yönde belirlerken, kültürel etkileşim de kaçınılmaz olarak yaşanıyordu. Bu, beslenmeden, giyim – kuşama, geleneklere dek her alanda gözleniyordu. 1937 ‘de ilde çeşitli araştırmalar yapan P.Barzantay’a göre : “ Uzun asırlarda oluşan birçok Devrimler Antakya’da din, dil, entellektüel yaşamı çok değiştirmişse de eski giyinişleri, ev ve çömlek eşyası şekillerini, et kesme usulünü, yükleri merkeblerin sırtına eskisi gibi yükleme biçimini değiştirememiştir.” ( Türkmen , 1937, s.57 )
DOĞUM VE ÇOCUKLA İLGİLİ GELENEKLERİ: Yakın yıllara değin, bağ, bahçe ve tarla tarımı Hatay’ın başlıca geçim kaynağıydı. Çocuk ailenin işgücünü oluşturuyordu. Geçmişte 6’dan az çocuğu olanların kınandığına rastlanmıştır. Erkek çocuğa daha çok önem verilir. Çocuğu olmayanlar yatıra gider, mum diker ve adak adar. Doğumda çocuğun göbeğini kimi yerlerde gelinin kaynanası ya da eltisi keser. Çocuk doğar doğmaz yıkanır, terlememesi, ter kokmaması için tuzlanır. Çocuğun yaşaması dileğiyle, erkek çocukların saçları kesilir, tepede bir tutam bırakılır. Uzadıkça çevresi kesilir. Bu yedi yaşına kadar sürer sonra adağın yapıldığı yatıra gidilir, saç törenle kesilir. Yörede, diş hediği geleneği yaygındır. Bir kalbura Kur’an, ayna, makas, kitap ve altın konur. Çocuk da bunların üstüne oturtulur. Cuma selası verilirken, kaynatılan hedik, çocuğun başından dökülür. Dişleri sağlam olsun diye, sağlam dişli birinin ağzına aldığı hedik ipliğe dizilir, çocuğun omuzuna iğnelenir.
RAMAZAN BAYRAMI: Bayram günü, erkekler Bayram Namazına gider. Köylerde Bayramlaşma, genelde Camide olur. Küçükler, büyüklerin elini öper, büyüklerin araya girmesi ile kırgınlar barışır. Bayram Namazından sonra mezarlıklar ziyaret edilir. Dualar edilir. Mezar üzerine su dökülür. Mezarlıktan dönüldükten sonra evdekiler sıra ile Baba’nın elini öperler, çocuklara harçlıkları verilir. Bir ay süren Orucun acısı çıkartılırcasına hazırlanan mükemmel bir kahvaltı yapılır. Köylerde, taze ve sıcak ekmek (bazlama), süt, tereyağ, çökelek, yeşil zeytin, zeytin salatası, katıklı ekmek, yumurta, biber ezmesi, peynir, kaymak, kekik salatası gibi mevsimine göre sofrada yiyecek servisi yapılır. Eskilerde yer sofrasında kahvaltı ve yemek yenirken, iletişimin etkisiyle masada ve herkese ayrı tabak servisi yapılmaya başlandı. Kahvaltı sonrası önce yakın komşulara ve akrabalara bayramlaşmaya gidilir. Eve gelenlere mutlaka kömbe ve şeker ikramında bulunulur.
KURBAN BAYRAMI: Kurban Bayramı öncesi kurban kesecek erkek ve kadın için kent merkezinde açılan canlı hayvan pazarından yoğun bir pazarlık sonrası kurban alınır. Eve getirilir. Evde ve komşular içinde Kurban kesmeyi bilen yoksa, kasapla anlaşma yapılır. Eve getirilen kurban temizlenir, gerekiyorsa bir güzel yıkanır, yiyecek ve su verilir. Kimi köylerde yünü çeşitli renklerle boyanır. Kurbanlık koç ise boynuzuna renkli kurdela bağlanır. Mezarlıklar ziyaret edilir. Mezarlara murt yaprakları konulur. Dualar edilir. Arife günü ev temizliği tamamlanır. Mahalli yemeklerden Dövme hazırlanır. Şeker, kolonya veya gülsuyu alınır. Elbiseler ütülenir. Erkekler berbere giderek saç ve sakal traşı olurlar. Bayram sabahı baba ve varsa erkek çocuk erkenden kalkar. Abdest alıp camiye giderler. Bayram namazı kılındıktan sonra cemaat ile ayrı ayrı bayramlaşılır. Büyüklerin elleri öpülür. Küsler ve dargınlar barışır. Evde ise hummalı bir faaliyet başlamıştır. Yataklar toplanmış, Kurban kesimi için hazırlıklar yapılır. İp bulunur, keskin bıçaklar, et için değişik ebatlarda tepsiler hazırlanır. Bir kova su ve Kurbanlık, şehirde ise kesim yapılacak yere götürülür, köylerde ise genellikle evin bahçesi kesim için en uygun yerdir. Şehirlerde Apartmanlarda kesim banyoda ya da evin giriş kısmında yapılır. Aile reisi camiden geldikten sonra bayramlaşılır. Kurban kesimi için yapılan hazırlıklar gözden geçirilir. Varsa, eksikler tamamlanır. Kurbanı kesecek kasap ya da şahıs beklenir. Kısa sürede kurban kesilir, dağıtılacak et evin yaşlı kadını tarafından hazırlanarak çocuklara dağıtılır. Sabah kahvaltı yapılmadığı için yoğun bir trafik başlamıştır. Bir yandan kebap için mangal hazırlanırken, bir yandan da taze ekmek, salata, soğan salatası (zerzevat) hazırlanır, kebap şişleri mangala sürülür ve bu yemek öğle vaktine kadar devam eder. Kadınlar bulaşıkları temizlerken, et ağırlıklı yemekler için çalışmalar yapılır. Bayramın birinci günü mümkün olduğu kadar kısa ve çok yakınlara bayramlaşmaya gidilir. Asıl bayramlaşma ikinci günden itibaren yapılır.
SÜNNET DÜĞÜNÜ İLE İLGİLİ ADETLER: Sünnet olacak çocuğa ailenin sosyal yapısına göre bir kirve bulunarak başlanır. Kirvenin aile içindeki konumu çok önemlidir. Kirve artık aileden biridir. Sünnet tarihi belirlenmeden önce sünnetin düğünle mi, yoksa mevlüt okunarak mı, yoksa sade bir törenle mi yapılacağı kararlaştırılır. Ona göre dosta, akrabaya haber verilir. Davetiye (okuntu) gönderilir. Bu davetiye türü, ailenin gelir düzeyine uygun olur. Kimi aileler mendil, kumaş, gömlek, çorap dağıtır. Kimi aileler ise matbaada bastırılan davetiye gönderirler. Çocuğun sünnet elbisesini kivre alır. Diğer tören masraflarının bir bölümünü de karşılar. Sünnet olacak çocuğa törenden bir gün önce sünnet elbisesi giydirilir, çevrede gezilecek yerlere götürülerek gezdirilir. Sünnet olmadan önce düğünlerdeki gibi kına gecesi yapılır. Sünnet günü evde çok çeşitli yöresel yemekler yapılır. Bunlardan en önemlisi “ DÖVME “ dir. Dövme değirmende özel çekilmiş buğday ve et ile yapılan bir yemektir. Sünnet’i yapan kişiler Kırıkhan, Antakya, Reyhanlı yörelerinde oturan belirli kişilerdir. Sünnetçilik bu kişilerin baba mesleğidir. Sünnet düğününde davullar çalınır, halaylar çekilir. Mevlüt ile yapılan sünnette mevlüt okunur ve sonra sünnet töreni icra edilir. Kirve çocuğu kucağına alır sünnet yaptırır. Çocuğu yatağa yatırır. Davetliler hediyelerini çocuğa verir.Kirve aileden biridir. Onun kızı alınmaz, onun oğluna kız verilmez. Çünkü artık bir amca, kardeş, dayı gibidir. Kirvelik Kırıkhan’da çok yaygındır.
ÖLÜM İLE İLGİLİ ADETLER: Ölüm olayı olduğu zaman önce camilerle sela verilir. Selada ölenin kimliği, gömüleceği yer bildirilir. Cenaze dini törenle defnedilmek üzere hazırlanır. Ölen şahıs erkek ise imam yıkar, bayan ise cenazeyi yıkamayı bilen bir bayan yıkar. Sonra kefenlenir, tabuta konur. Erkekler gelip cenazeyi camiye götürürler. Camide cenaze namazı kılınır. Namazdan sonra mezarlığa götürülür. Mezarlıkta cenazenin yakınları cenazeyi toprağa verir. Hocanın dini telkinlerinden sonra ailede en yaşlılar başta olmak üzere taziye kabul etmek için sıraya girerler. Herkes gittikten sonra aile büyükleri birbirlerine taziye dilerler. Mezarlıktan sonra eve gidilir. Eve gittikten sonra yedi gün yas tutulur. Yedi gün evde yemek pişmez. Akrabalar ve komşular yemek yapıp cenaze evine getirirler. Üçüncü gün mevlüt okunur, gelen misafirlere helva dağıtılır. Yedinci gün cenaze sahipleri kurban kesip yemek yaparlar. Akrabalar, tanıdıklar çağrılır, mevlüt okunur. Yedi güne kadar erkekler banyo yapmaz, sakal kesmezler. Mevlütten sonra sakal kesip, banyo yaparlar. Yedi gün boyunca sabah güneş doğmadan mezara gidilir.Yedinci günden sonra cenaze evinde yas kalkar. Cenaze sahiplerinin yaşamları normale döner. Cenazenin toprağa verilişinin kırkıncı günü ve elli ikinci günü mevlüt okunur. Elli ikinci günde okunan mevlütün amacı cenazenin etinin kemiğinden ayrıldığı gece olduğu içindir. Et kemikten ayrılırken onun acı çekmemesi için mevlüt okunur. Bayramlarda mezarlar ziyaret edilir. Kurban Bayramında ailenin durumu iyi ise bayramdan bir gün önce arefe günü kurban kesilir. Buna arefelik denir ve yedi yıl yedi kurban kesilir. İldeki toplumsal devingenlik, giyim – kuşamda geleneksel öğelerin değişimini hızlandırmıştır. Altınözü, Samandağ, Hassa, Kırıkhan gibi ilçelerden – mevsimlik de olsa – Antakya ve İskenderun merkezlerine göç olgusu, öte yandan sanayi kuruluşlarındaki yönetici ve teknisyenlerin belli merkezlerdeki giyim – kuşam özelliklerini ile getirmeleri çağdaş öğelerin benimsenmesinde etkili olmuştur. 1964’te Samandağ Vakıflı Köyü’nde yapılan araştırmada, birkaç evde moda dergilerine rastlanmıştır. Antakya, İskenderun gibi merkezlerde terzilik, giyimevi gibi işyerleri 1970’li yıllarda büyük bir artış göstermiştir. Aynı dönemde kent yaşamının kırsal kesimdeki etkisi artmış, moda etkeni giderek yaygınlaşmıştır.1980’lerde kadın ve erkek giyiminde yer yer rastlanan şalvar dışında, giyim – kuşamda geleneksel özellikler tümüyle ortadan kalkmış gibidir. İki kısımdır. Birinci pamuklu hırka; pamuklu dokuma içine pamuk konarak köpürme (sırıma) yöntemi ile dikilir. Kalınlığı 1,5 veya 2,5 cm. dir. Kışın giyilir. Birde kısa Hırka vardır ki, altta giyilir. Buna bazı yerlerde pamuklu mintan derler. Kışın çok sıcak tutar. Diğeri de “ Şam Hırkasıdır “ ; yazın giyilir. Daha çok hoca ve dervişler giyer. Sarı, beyaz, pembe ve mavi renklerden yapılır. Bir de kırk yamalı, melami dervişlerine özgü bir hırka vardır. Her yaması terzi bohçası gibi başka bir renktedir.Yenileri çok bol bir üsteceliktir. Genellikle ulema sınıfında olanlar giyer. Siyah ve mavi çuhadan yapılır.Dize kadar uzun bir ceket. Yakası dönmeli. Yenisini köy ağaları giyer, eskidiğinde aptallara verilir, onlar giyer. Buna da Aptal Sakosu denir.Bele kadar uzunluğu olan, yakasız, onü açık, kol ağzı yalmanlı, zaman zaman kol ağzı arkaya kıvrılır ve iç taraftaki canfes görünür, bu da fiyaka anlamına gelmektedir. Fermana mavi çuha kumaştan yapılır. Hatay Halk Oyunları : Hatay’da oynanan oyunlar halay grubuna girer. Yöremizde davul, zurna, def, zil, argun ve dümbelek ile çalınıp oynanan bu oyunlarda daha çok karakter olarak aşk, sevinç, taklit ve ağıt (dertlenme) konuları işlenir. Hatay oyunları Adana, Gaziantep yöreleri ile benzerlik gösterir. Ayrıca yörede çerkez oyunları {Çeçen, Aspura, Kafe, Rig (Viğ) gibi} da oynanmaktadır. İlde halen oynanmakta olan başlıca halk oyunları şunlardır : 1- Halebi 9- Deliarap 2- Kaba 10- Kırıkhan 3- Küllük 11- Hizmeli 4- Koyser 12- Zennube 5- Garibin ayağı 13- Arci 6- Şerci 14- Yağlık kenarı 7- Rişko 15- Eli elime değdi 8-Havuş 16- Bağdat’ın hamamları
GİYİM KUŞAM: Kırıkhan’ın birçok yerinde tarihi hatırlatan giysilere rastlanır. Bu gün modanın kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaşmasının bir sonucu olarak sandıklara kaldırılan bu giysiler şunlardır :
FERMANA SAKO CÜPPE HIRKA ABA : Bugün Gaziantep ve çevresinde sık rastlanılan bir üsteceliktir. Birkaç cinstir. Yerli Aba, Maraş Abası. Humus Abası, Torun Abası, Siyah Aba, Çuha Aba. Çuha Aba; Çuhadan yapılır. Yerli Aba; genellikle dokunurken yakasına bir süs işlenir. Boz Aba; Fıstıkçı köylüleri ile, dere ve yazı köylüleri giyerler. Kırmızı Aba; daha çok kıraç köy yerlerinde oturanlar giymektedir. Maraş Abası; Yapıcı ustaları ve ameleler giymektedir. Kara Aba; Çiftçiler giyer. Humus Abası; Çok süslü ve sırma işlemeli kollu olduğundan, zenginler, toprak ağaları, eşraf bayram elbisesi olarak giyer.
MEŞLAH : Birkaç cinstirler. İnce ve sırma işlemeli, kollu ve kolsuz, uzunca siyah kırmızı, kahverengi, iç kısmı genellikle kuzu derisinden yapılmış, kürk gibi uzun bir paltoyu andırır.
YAMÇI : Kolsuzdur. Keçeden yapılır. Çobanlar, mekkareciler gibi kışın açık havada çalışmak zorunda kalanlar giyer. Bir de üzeri tüylü Çerkez Yamçısı vardır. KÜRK : Kuzu derisinden yapılır.
LATA : Eski medreselerde mollalar giyermiş. Dar kollu, vücuda yapışık, paltoyu andıran bir giysi. Ayaklara kadar uzundur.
BUZİYE : Beyaz patiskadan yapılmış, ince, beyaz Meşlahtır. Yazın giyilir.
CEPKEN : Kolsuz ve saltalıdır. Saltalarda ve Göğüste sırma işlemeli süsler vardır. Zamanın Kırıkhan Konsolosu ve Kavası böyle giyerlermiş.
ZIBIN : Birkaç cinstir.Ceket altına giyilir.
ÇİNTİYAN :
Mavi veya siyah bezden yapılmıştır. Pantolon gibi dar ve pahalı olmadığı için işçiler çoğunlukla Çintiyan giyer.
ŞALVAR : Çintiyan gibidir. Fakat çuhadan yapılır. Zenginler ve hocalar giyer. Mavi çuhadan yapılır. Uçkurluğu pembe ve ipekli patiskadandır. Uçkurların uçları ipek püsküllüdür. Ön tarafta görünecek şekilde sarkar ve süs şeklini alır. Bazılarının iki yanında zırh şeklinde ibrişimli veya ibrişimden işlemeli süsleri vardır.
ÇAKŞIR : Eski Mevlevilerin giydikleri bir tür şalvardır. Çuhadan yapılır, renk ayrımı yoktur. Giyecek olanın zevkine göre renk seçilir.
TUMAN : Bugünkü adı iç pantolondur. Şalvar kadar bol ve topuklara kadar uzundur. Uçkurluğu vardır. Uçkur; ipek veya iplikten işlemelidir.
KUŞAKLAR : Şal kemer, Trablus, kayış, kuşak ve bele kuşanılan her hangi bir şey olabilir.
POSTAL : Birkaç çeşittir. Yemeni postal, Kundura, Edik, Kapkap Hede, Telik Çarık, Kaluşlu potin, Papuç Laptin, Karçin. Ayağa giyilir şeylerdir.
BAŞA GİYİLENLER : Fes, küllah, Tellik, Sarık. Cumhuriyet Hükümetinin gelişimi bazıları yok olmuştur. Şimdi şapka, külah ve bazen tellik giyilir.
KADIN KIYAFETLERİ :
Kadınlar genellikle çit ( pamuklu veya basma pazen ) giyerler. Başlarına dolak veya keçik bağlarlar. Yazma denilen bir nevi oyadır. Namaz kılarken, mevlüt dinlerken veya dini törenler esnasında başa şeş tabir edilen ince, beyaz bir dolak dolamak adettir. Yazın çit ve dolakla gezerler. Eskiden temel uğraşlardan biri olan ipekböcekçiliği, özellikle kadın giyimini etkilemiştir. 20. yy. başlarına değin ilde entari, kuşak ve başörtülerinde ipekliler egemendi. Sonraki yıllarda bunun yerini pamuklu dokumalar almıştır. Geleneksel kadın giyimi; zıbın, mavi yünlü ya da pamuklu kumaştan, bel bol ve büzgülü entari, üstüne “güdük” denen pamukludan kısa bir yelek, belde kuşak ya da yağlık , ince yün çorap, yemeni, çarık yada kundura, başta ak şal ve kefiyeden oluşurdu. Güdük yerine cepken, kefiye yerine fes giyildiği de olurdu. Fes üstüne, iki yandan saç uçları görünecek biçimde yaşmak bağlanır, yaşmak çözülmesin diye kara kaytanla örülür, uçları altınla süslenirdi. Takı, günümüzde de yaygındır.Altın küpe, bilezik, yüzük, eskiden “sırma” denen altın dizileri, kadın giyim – kuşamının tamamlayıcı öğeleri arasındadır. Geleneksel erkek giyiminde de yöreden yöreye değişen özellikler vardır. Ancak, ağ kısmı bol, gittikçe daralan paçaları dar ve işlemeli şalvar, erkek giyiminin değişmeyen parçasıdır. Bele enli ve kalın kuşak sarılır, üstüne melez gömlek (köynek) giyilir. Antakya, Altınözü, Samandağ ve Reyhanlı’da melez gömleğin yerini yakasız mintan alır. Üstte kimi yörelerde “aba” denen yelek giyilir. Hatay’a özgü kısa kollu, uzun, etek ve kolları ince çizgili büyük motiflerle bezeli bir ceket türü vardır. Motiflerle küçük desenler ve özgün bir işçilik görülür. Kimi yörelerde bu ceket, yerini “salta”ya bırakır. Başa terlik yada takke denen el örgüsü bir başlık giyilir, çevresine poşu (kenarları püsküllü ipek başörtüsü) sarılır. Takkenin üstüne renkli poşu bağlanan yerler de vardır. Yün çorap ve yemeni giyimi tamamlar.